• Ülkenin sorunları niçin bir türlü çözülemiyor?

Vakit bulup da sorguladınız mı, bilemiyorum.

  • Ya kişisel sorunlarımız?

Onların büyük bir çoğunluğu da oldukları yerde “Godo”yu bekliyorlar… Tıpkı otobüs bekler gibi, tevekkül ile, sabırla… Öyle sanıyorum.

Çözmedikçe, çözülmüyorlar, tam tersine çoğalıyorlar, birikiyorlar…

Büyüyorlar, gürbüzleşiyorlar.

Şimdiki zamanların [nasıl oluyorsa?] demokrasi havarisi Süleyman Bey’in o ünlü sözü kulaklarımda çınlıyor:

  • Meseleleri mesele yapmazsanız mesele kalmaz!..

Oysa tam tersi muhterem pek Sayın Süleyman bey-biraderimiz, tamamiyle ve tümüyle tam tersi.

Meseleleri mesele yapmadığımız için ülkenin damında birikti meseleler. Yığıldı, dertop oldu.

Sanıyoruz bu noktadaki gerçek şu önemli sözün içinde saklı:

  • Siyasetle ilgilenmeyen aydınlar cahiller tarafından yönetilmeye mahkûmdurlar.

Eski bir çocuk masalının o sevimli tekerlemesi akıyor çınlayan kulaklarımızdan aklımıza doğru.

Tam olarak da değil; bölük pörçük, satırlar, anılar…

"Komşu komşu, Hu!

Oğlun geldi mi?

Geldi.

Ne getirdi?

İncik boncuk.

Kime kime?

Sana bana.

Başka kime?

Kara kediye.

Kara kedi nerede?

Dama çıktı [o dama mı acaba?..]]

Dam nerede? [Bilinmiyor!]

Cehalet yıktı. [Üst katı mı, alt katı mı; o da bilinmiyor.]

Cehalete ne oldu?

Suya düştü.

Su nerede?

Rakı sofrasında

Kimler var o sofrada?

Seçkinden de geçkin değerli aydınlarımız.

Onlara ne oldu?

Dönenler dönek oldu; dik duranlar, mahpus.

Ülke ne oldu?

Halka çile ve azap, bazılarına da mezar oldu.”

Yok canım…

Böyle değildi bu tekerleme.

Ama… Demek ki bu hengamede zihnimiz de demans oldu.

Tam da bu satırın hemen ardından, -sanıyorum- birileri ortaya atılacak ve yukarıdaki tekerlemenin dilini dürtükleyecek ileri-geri…

Yapmayın, hoşgörün ve son kelam anlamında bir söz daha etmemize izin verin:

  • Ve… Hiç değilse, o güzelim Türkçemize türban giydirmeyin, yakışmıyor.

Çünkü gerçek bir sözün; tabii ki lafzı vardır ama, bir de ruhu…

Söz; aslında o ruhun, lafa dökülmesinden başka nedir ki?..

www.soruyusormak.com