Dünyanın en büyük mizahçılarının asık yüzlü insanlar olduğu, dikkatinizi çekti mi?

Gelin bu açıdan ülkemize doğru bir bakış fırlatalım:

Aziz Nesin… Genellikle gülmeyen, düşünceli ve neredeyse kasvetli yüz ifadesi ile “gününü gün etmek”te zorlanan önemli bir sanatçımız.

Ya Oğuz Aral?..

Kendisine Bab-ı Ali’de takılan isim nedir, biliyor musunuz?

  • Huysuz İhtiyar!..

Üstelik bu ismin yaratıcı-babası, yine kendisi…

İnsanın kendisine “Huysuz”  lakabını yakıştırması… ve üstüne üstlük, huysuzluğunu niteleyen sıfat olarak da, “ihtiyar”lığı seçmesi, ancak gerçek bir mizahçının yapabileceği bir iş.

Türk mizahından söz edince Oğuz Atay’ı anmamak mümkün değil…

Edebiyatımızda, mizahın çıtasını kolay kolay erişilemeyecek bir yüksekliğe taşıyan bu büyük yazarımız da, ara sıra… ve hatta sadece, ortaya koyduğu mizah yaratısının bir “efekt”i ölçüsünde ve sadece o kadarcık bir zaman aralığında gülümserdi… Ve sonra, o gür sesiyle basartı kah-kaha-sını!..

İnsanları gülmekten “kıracak” ölçüde bir anlatıyı, büyük bir ciddiyet içinde dile getirmek de, yine ancak önemli bir mizahçının karakteristiği olmalı…

Mizah, trajedinin en kesif biçimidir,” sözü geliyor insanın aklına…

Oğuz Atay’ın romanlarındaki tipler acı çeken insanlardır… Ama, insanı içinde bulundukları “acıklılık”  içinde gülmekten kıvrandırırlar aynı zamanda… Acı ile gülümseme arasında gidip gelmekten yorgun düşersiniz.

Kendinizle hesaplaşır, bir ölçüde de olsa, “kendinize” gelirsiniz.

Kitabı elinizden bıraktığınızda, dudaklarınızın ucunda bir gülümseme ve onun içine saklanmış ve sinmiş, düşünceli, acımtırak bir lezzet vardır…

Peki niçin böyle?..

Niçin, gerçek mizah ile, beşeri olan her olgudan tüten acımtırak lezzet arasında kıl payı bir mesafe vardır?..

Niçin acı ile gülümseme arasındaki köprü, bu kadar güçlü ve bu ölçüde vahim rastlantılara gebedir?..

Niçin gülümsemek, hüznün (kan) kardeşidir?.. Niçin!

Acı, mizahı yaratır ve mizah da acıyı alıp, gider bir yerlere…

Mizah, acı karşısındaki insanın kendi kendini koruma refleksi ile doğru orantılı olarak yerine getirir işlevini.

“Güleriz, ağlanacak halimize”, sözü boşuna yerleşmemiştir halk vicdanında. Gülmek zorundayız çünkü. Gülümsemek zorundayız.

Bakın çevrenize, dikkatlice bakın.

Sizi üzen, kızdıran, öfkelendiren olaylara, insanlara bir kez daha dikkatlice bakın… Üzüntünüzün, kızgınlığınızın ve öfkelerinizin kaynağındaki vakıayı, yeniden, yeniden, bir kez daha gözden geçirin… Bütün bunların içindeki traje-komik olan yapıyı ve özü zihninizde ovalayıp, durulayın… Göreceksiniz… İnanın bana, siz de gülümseyeceksiniz!..

Belki bir kahkaha olmayacaktır bu… Olsun, siz, bilincinizi bileyip, “kendi”nizi ayrık otlarından eleyip, arınmanıza ve özellikle de, gülümsemenize bakın.

Gülün bakın… Nasıl da akıp gidecek hayat; nasıl da hafifleyecek yaşamanın “dayanılmaz” hüznü.

Göreceksiniz!

LÜTFEN, www.soruyusormak.com

adresini tıklayın sitemizin bütününü izleyin