Hava Durumu

AMERİKA

Yazının Giriş Tarihi: 31.05.2025 13:41
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.05.2025 13:42

1.

Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika

Bir kartal gibi süzülüyorum göklerinde, perilerle dans ediyorum Montana çayırlarında,

Ah, sessizce okuyun; karanlık çıkmazlarda aşağ’lık sustalı, öldürdüğünü bir daha öldürmek istiyor!

Sabırsızlanıyor haznedeki mermi! Geceyi yırtan ses olmak istiyor. Ah, Kafdağı’nın devi,

Cinnetin her ân, kana susamış namlularla, mâsumun en mâsumlarını kurşuna diziyor!

Amerika viskisini buzlu ve mutlu içiyor!

2.

Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika

Görünmeyen bir adam gibi dolaşıyorum günahlarında

Broklyn’nin öykü kusan sokaklarını arşınlıyorum

Coşuyorum New Orleans’ın caz nağmelerinde

Esriyorum San Francisko’nun yokuşlarında

Kayboluyorum bekâretini koruyan kırsalın insan denizlerinde

Boston’ın kitapları söndürüyor yıldızımı, Boston’nın kitapları uçuruyor beni!

Seni sevmemek mümkün mü Amerika?

3.

Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika

Masallardan önce, oyunları çalınmış çocukları anlatıyor kedicikler bebeklere!

Her şeyde küçük bir kurtçuk. Rengârenk bir küskünlük gökyüzünde!

Tuhaf bir saflıkla uyanıyor her sabah Amerika! Sakın demeyin şarap için erken hasat!

Ah, Kafdağı’nın devi, cinnetin her ân, kahpesini, puştunu katlediyor, yüce yasalarını

onurlandırıyor kutsal düzen adına! Not düşüyor gizli defterlere, bir iki pislik, sayısız kurban!

Kovboy filmlerinin kasabası gibisin, ön yüzün bir rüyâ, arka yüzün Jack’ın çıplak

poposu. Zavallı bir yokluk. Ötelerde, eşsiz güzelliğin büyülüyor Amerika…

4.

Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika

İnan ki şaka yapmıyorum, severim senin orospuları(nı). Karışıksız, sek orospularını. Alçaklığın

her türlüsüne hizmet eden yaratıkları değil. Harbi orospularını. Açık ve nettirler.

Ne verirsen onu alırsın. Hile yok, hurda yok. Zorluklarla doğurduğu tatlı şeyler; diğer çocukların gibi,

Amerika’nın en net, en temiz çocukları olsa da, kaderden kaçılmaz misâli, geleceğin gangsterleridir.

Evet, şapkaları, makinalı tüfekleri, sıkı planları ve ilkesel davranışlarıyla; seni öldürecekse, sen onu

öldür sanayisinin rafine ürünleridir! İki renkli pabuçlarıyla hoşluk, cesaretleriyle korkaklara, bir gün

ben de dedirtir! Asıl olan, üst sınıfın seçkinleridir, Amerika’nın İblis lordları. Tarraka her başladığında

ceset çiçekleri açan caddeleri kutsar, düzenbaz dilleriyle koca toplumu parmaklarında oynatır,

sonrasında söylev çekerler: Adalet mi istiyorsunuz, özgürlük mü, dürüstlük mü?

O kadar çok ki bizde, alın alın, hepsi sizin!

Ve bir adım sonrası bambaşka bir âlem:

Bireysel destanlar yaratan, erişilmez Amerika karşınızdadır…

Derin duyguların, özgün insanların destanıdır. Unutulmuşların, incinmişlerin destanıdır.

Sevgiye aç gönüllerin, görkemli yeminlerin umutlarında, yitik ruhların destanıdır.

Kahramanlık, iyilik, erdem gürül gürül çağlar. Gel gör ki , uçsuz bucaksız cânım ülkeye lordlar,

uğursuz destanını yazmıştır bir kere! (Aman Tanrım, gerçeği kavradığında bir karabasan bunlar.

Kaçsan kaçamazsın, bağırsan bağıramazsın… Öldüm der, ölemezsin!)

5.

Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika

Bir rüyadan başka bir rüyâya geçiyor, derken, başka bir rüyâda uyanıyorum!

Zavallı evlâtlarını, uçurumlarda yaşarken buluyorum. Selâmlıyorum

büyük trajedilerin fırtınasında beslenen hayatları! Her kilisede; yüreğinden bıçaklanmış bir İsa

görüyorum! Ve oh demeden, bir sonraki rüyâdayım: Key West’te, bar bar Hemingway arıyorum,

bir de ne göreyim, bir masada kral Darwin oturuyor, kapkara giysileri, beyaz, uzun sakallarıyla. Rahatsız

etmekten korkarak yaklaşıyor, bir cesaret soruyorum: Zayıfı, güçsüzü yok ediyor Amerika’nın sistem

dediği ejderha, evrim yasasına nazîre yaparcasına öttürüyor borusunu! O, altın adam yok, hayır diyor,

değişen şartlara uyum sağlasın, hayatta kalsın diye doğa şans verir canlılara. Buranın demir yumruğu,

hiçbir şeye fırsat vermiyor. Peki geçmiş ne olacak, inanmak, direnmek, ayakta kalmak?

Dolar âyini için çalar çanlar burada evlât!

6.

Gördüm rüyâmda, bataklıklar emziriyordu Amerika’nın kötü analarını;

düşler emziriyordu gerçek anaları, elbet şeytan boş durmuyor, çalıp duruyordu çocuklarını!

İhanetlerin, belâların at koşturduğu uçsuz bucaksız topraklara, ulu ormanlara, insan taşan

kentlere kötülük tohumlanıyordu.

Biliyoruz ki, durmaz, destan yazar bu acun:

Beyaz güller, güvercinler için, başını cellâta uzatan korkusuz babalar, W. Whitman’ın

terkisinde taşıdığı yiğit oğullar, duygusal şarkılarıyla hassas kulaklara kıvanç verdikçe,

nehirlerin tatlı şırıltısına dönüşüyordu! Ve öyle hazin ki, aynı nehirlerin şırıltısı, duyulmayan

ölüm çığlıklarına saygıydı! Yaşam ve ölüm, aynı neyden üfleniyordu!

Ve inanılmaz pisliğinle:

Kâbus işçilerine, kan içen keneler ordusuna, cinleri kıskandıran tuzaklar kuruyor,

bir kere daha kutsal düzen adına ders veriyor, ama bir şey değişmiyordu. Yalnızca korkutmaya

yarıyordu aklı yanlışa ermez insanları. Hızını alamıyor, dünyanın derisini yüzüyor; canın cana

ettiğine dayanamıyor Poe’nun kuzgunu, tükenen gözyaşlarına, yaş arıyordu sıcak yüreklerde!

Bengü su içer gibi,

gezegenin ışığını içiyorsun Amerika, yavaş yavaş, kendine gömülü bir karanlık kalacak senden geriye.

Bilmiyorum. Ürkütücü bir kurgu mu, gizemli bir karakter mi, doyumsuz egonun göz boyaması mı?

Şöyle ya da böyle, ipleri kaçırdığında, asla baş edemeyeceğin bir kaos bekliyor olacak seni!

Amansız hiçliğin atomları dans ediyor,

insanlığı kurtardığın yerlerde, binlerce insan sürünüyor, çâresizce yok olup gidiyor.

Sürü alkışlıyor kahramanlığını, yetmiyor, göğsüne madalya takıp gururlanıyor!

Çıkarına pışt diyeni bağışlamıyorsun. Hele yan bakanı, hele hop diyeni.

Haksızlık etmeyelim, bir gün adam olurlar diye göz yumduğun şanslılar da var.

Kutsal bireyin, kutsanmış bireyciliğin kâbesidir Amerika! (Her saniye, bir yanı cennet,

bir yanı cehennem kusar!) Dakikalarda yaşanır câniliğin, rezilliğin, psikopatlığın en korkuncu.

Ve câniliğe ilk adımını atan yeniyetmeler, cânım çocuklara kıyıyor. Sayrılık, zafere yazılıyor!

Sanki toplum, silâh ve ölüm üstüne, sonsuz kardeşlik yemini etmiş! Meleklerin yuvam dediği

binlerce oba ışısa da, acının çığlıkları af etmeyecek seni, yanacaksın kendi nârında Amerika!

Acıyanın olmayacak.

7.

Rüyâlarımda görmekten seni, artık uyumak istemiyorum Amerika

Yalancı bir örgüde yarışıyor insancıkların. Ölümüne koşturuyor! Yorgun ve terli

sözcükler kanatıyor dilsiz bedenleri! Donup kalıyor böcekler, yapraklar, yanıtlar. Çark

durmuyor, anlı şanlı şerefsizler, servetine servet katıyor! İnanç, kazançla hüküm sürüyor!

Kazanmak bir din göğünün altında. İstersen karşı gel bu dine. Sen diye bir şey kalır mı geriye.

Oyuna katılmayan, oyuna babalanan çöplük dağında alır soluğu. Bir sineğe sabah kahvaltısı!

Salem cadılarının tırnaklarıyla afrodizyak yapıyormuşsun kendine Amerika! Ondan mı nedir,

her yer zebani hayâletleriyle dolup taşıyor!

Uyan be dostum, (merhamet ve cömertlik bilmez) tanrıların çürütüyor seni!

8.

Rüyâlarımda görmekten seni, artık uyumak istemiyorum Amerika

Bir ân ki, Sam’in bahçesinde kan gülleri açarken, bâkirelerin gözyaşı çiğ damlası oluyor!

Bir zaman ki, Gılgamış üç kez fısıldıyor kurucu babaların kulağına:

Şaşırmayın, kurduğunuz ülke benim ana yurdum olacak! Sessizce dinliyor babalar ve

Gılgamış’ın tatlı tebessümüne bakarak yazıyorlar güzeller güzeli bildiriyi. Bir hoşluk olmalı

insanın elinde, bir tatlı umut! Ve sevgililer sevgilisi Amerikan rüyâsı… Bütün ulusun neşeyle

katıldığı, üç yüz yıllık bir kokain partisi! Belki bir yüzyıl daha…

Ey büyük Amerika, işine geldiğinde,

insanlık cücelerini başkan baba yapmaktan kaçınmıyorsun. Ne demeli, fırlamalar fırlaması

bir dehşetsin! Ak saygılarımı sunuyor, sunuyor, sunuyorum!

O büyük büyük Amerika’nın karanlığı içinde,

ışığını da taşır diye düşünürdük pek bilmiş gençliğimizde. O ışığın parlamasını, o güneşin

doğmasını bekliyoruz yetmişli yaşların bastonuyla… Ne kadar umutlansak da, yıllar yıllara

derman olmadı. Kör etti sahte zenginlikler, kuruttu cansularını. Kül olmuşçasına koca yurdun,

dışarda düşman arama, kahredici gerçeğinle tanış, uygarlığın vebalı. Patlattığın bombaların

sesinden, içindeki vebanın çığlıklarını duymuyorsun değil mi? Çağların en korkunç hastalığına ağıt

yakıyor denizatları! Yığınların bağrında filizlenen yalnızlığın en koyusuna ağıt yakıyor denizatları… Ve

Tanrı’nın gölgesinde yeşil yeşil kokan ey vebalı, tamam, eyvallah, yüreğin çok derin desek de, özün yitip

gitmiş. Onca yara, onca yok oluş, karşılığı, plastik bir cennet. Zamanı insafsızca büküyor, zaman yalan

yaratıyorsun. Cehennem renkleriyle şenleniyor gökkuşağın! Muhteşem bir şeytanın duasısın Amerika!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.