Kazanmak bir din göğünün altında. İstersen karşı gel bu dine. Sen diye bir şey kalır mı geriye.
Oyuna katılmayan, oyuna babalanan çöplük dağında alır soluğu. Bir sineğe sabah kahvaltısı!
Salem cadılarının tırnaklarıyla afrodizyak yapıyormuşsun kendine Amerika! Ondan mı nedir,
her yer zebani hayâletleriyle dolup taşıyor!
Uyan be dostum, (merhamet ve cömertlik bilmez) tanrıların çürütüyor seni!
8.
Rüyâlarımda görmekten seni, artık uyumak istemiyorum Amerika
Bir ân ki, Sam’in bahçesinde kan gülleri açarken, bâkirelerin gözyaşı çiğ damlası oluyor!
Bir zaman ki, Gılgamış üç kez fısıldıyor kurucu babaların kulağına:
Şaşırmayın, kurduğunuz ülke benim ana yurdum olacak! Sessizce dinliyor babalar ve
Gılgamış’ın tatlı tebessümüne bakarak yazıyorlar güzeller güzeli bildiriyi. Bir hoşluk olmalı
insanın elinde, bir tatlı umut! Ve sevgililer sevgilisi Amerikan rüyâsı… Bütün ulusun neşeyle
katıldığı, üç yüz yıllık bir kokain partisi! Belki bir yüzyıl daha…
Ey büyük Amerika, işine geldiğinde,
insanlık cücelerini başkan baba yapmaktan kaçınmıyorsun. Ne demeli, fırlamalar fırlaması
bir dehşetsin! Ak saygılarımı sunuyor, sunuyor, sunuyorum!
O büyük büyük Amerika’nın karanlığı içinde,
ışığını da taşır diye düşünürdük pek bilmiş gençliğimizde. O ışığın parlamasını, o güneşin
doğmasını bekliyoruz yetmişli yaşların bastonuyla… Ne kadar umutlansak da, yıllar yıllara
derman olmadı. Kör etti sahte zenginlikler, kuruttu cansularını. Kül olmuşçasına koca yurdun,
dışarda düşman arama, kahredici gerçeğinle tanış, uygarlığın vebalı. Patlattığın bombaların
sesinden, içindeki vebanın çığlıklarını duymuyorsun değil mi? Çağların en korkunç hastalığına ağıt
yakıyor denizatları! Yığınların bağrında filizlenen yalnızlığın en koyusuna ağıt yakıyor denizatları… Ve
Tanrı’nın gölgesinde yeşil yeşil kokan ey vebalı, tamam, eyvallah, yüreğin çok derin desek de, özün yitip
gitmiş. Onca yara, onca yok oluş, karşılığı, plastik bir cennet. Zamanı insafsızca büküyor, zaman yalan
yaratıyorsun. Cehennem renkleriyle şenleniyor gökkuşağın! Muhteşem bir şeytanın duasısın Amerika!
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mete Demirtürk
AMERİKA
1.
Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika
Bir kartal gibi süzülüyorum göklerinde, perilerle dans ediyorum Montana çayırlarında,
Ah, sessizce okuyun; karanlık çıkmazlarda aşağ’lık sustalı, öldürdüğünü bir daha öldürmek istiyor!
Sabırsızlanıyor haznedeki mermi! Geceyi yırtan ses olmak istiyor. Ah, Kafdağı’nın devi,
Cinnetin her ân, kana susamış namlularla, mâsumun en mâsumlarını kurşuna diziyor!
Amerika viskisini buzlu ve mutlu içiyor!
2.
Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika
Görünmeyen bir adam gibi dolaşıyorum günahlarında
Broklyn’nin öykü kusan sokaklarını arşınlıyorum
Coşuyorum New Orleans’ın caz nağmelerinde
Esriyorum San Francisko’nun yokuşlarında
Kayboluyorum bekâretini koruyan kırsalın insan denizlerinde
Boston’ın kitapları söndürüyor yıldızımı, Boston’nın kitapları uçuruyor beni!
Seni sevmemek mümkün mü Amerika?
3.
Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika
Masallardan önce, oyunları çalınmış çocukları anlatıyor kedicikler bebeklere!
Her şeyde küçük bir kurtçuk. Rengârenk bir küskünlük gökyüzünde!
Tuhaf bir saflıkla uyanıyor her sabah Amerika! Sakın demeyin şarap için erken hasat!
Ah, Kafdağı’nın devi, cinnetin her ân, kahpesini, puştunu katlediyor, yüce yasalarını
onurlandırıyor kutsal düzen adına! Not düşüyor gizli defterlere, bir iki pislik, sayısız kurban!
Kovboy filmlerinin kasabası gibisin, ön yüzün bir rüyâ, arka yüzün Jack’ın çıplak
poposu. Zavallı bir yokluk. Ötelerde, eşsiz güzelliğin büyülüyor Amerika…
4.
Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika
İnan ki şaka yapmıyorum, severim senin orospuları(nı). Karışıksız, sek orospularını. Alçaklığın
her türlüsüne hizmet eden yaratıkları değil. Harbi orospularını. Açık ve nettirler.
Ne verirsen onu alırsın. Hile yok, hurda yok. Zorluklarla doğurduğu tatlı şeyler; diğer çocukların gibi,
Amerika’nın en net, en temiz çocukları olsa da, kaderden kaçılmaz misâli, geleceğin gangsterleridir.
Evet, şapkaları, makinalı tüfekleri, sıkı planları ve ilkesel davranışlarıyla; seni öldürecekse, sen onu
öldür sanayisinin rafine ürünleridir! İki renkli pabuçlarıyla hoşluk, cesaretleriyle korkaklara, bir gün
ben de dedirtir! Asıl olan, üst sınıfın seçkinleridir, Amerika’nın İblis lordları. Tarraka her başladığında
ceset çiçekleri açan caddeleri kutsar, düzenbaz dilleriyle koca toplumu parmaklarında oynatır,
sonrasında söylev çekerler: Adalet mi istiyorsunuz, özgürlük mü, dürüstlük mü?
O kadar çok ki bizde, alın alın, hepsi sizin!
Ve bir adım sonrası bambaşka bir âlem:
Bireysel destanlar yaratan, erişilmez Amerika karşınızdadır…
Derin duyguların, özgün insanların destanıdır. Unutulmuşların, incinmişlerin destanıdır.
Sevgiye aç gönüllerin, görkemli yeminlerin umutlarında, yitik ruhların destanıdır.
Kahramanlık, iyilik, erdem gürül gürül çağlar. Gel gör ki , uçsuz bucaksız cânım ülkeye lordlar,
uğursuz destanını yazmıştır bir kere! (Aman Tanrım, gerçeği kavradığında bir karabasan bunlar.
Kaçsan kaçamazsın, bağırsan bağıramazsın… Öldüm der, ölemezsin!)
5.
Rüyâlarımda görüp duruyorum seni Amerika
Bir rüyadan başka bir rüyâya geçiyor, derken, başka bir rüyâda uyanıyorum!
Zavallı evlâtlarını, uçurumlarda yaşarken buluyorum. Selâmlıyorum
büyük trajedilerin fırtınasında beslenen hayatları! Her kilisede; yüreğinden bıçaklanmış bir İsa
görüyorum! Ve oh demeden, bir sonraki rüyâdayım: Key West’te, bar bar Hemingway arıyorum,
bir de ne göreyim, bir masada kral Darwin oturuyor, kapkara giysileri, beyaz, uzun sakallarıyla. Rahatsız
etmekten korkarak yaklaşıyor, bir cesaret soruyorum: Zayıfı, güçsüzü yok ediyor Amerika’nın sistem
dediği ejderha, evrim yasasına nazîre yaparcasına öttürüyor borusunu! O, altın adam yok, hayır diyor,
değişen şartlara uyum sağlasın, hayatta kalsın diye doğa şans verir canlılara. Buranın demir yumruğu,
hiçbir şeye fırsat vermiyor. Peki geçmiş ne olacak, inanmak, direnmek, ayakta kalmak?
Dolar âyini için çalar çanlar burada evlât!
6.
Gördüm rüyâmda, bataklıklar emziriyordu Amerika’nın kötü analarını;
düşler emziriyordu gerçek anaları, elbet şeytan boş durmuyor, çalıp duruyordu çocuklarını!
İhanetlerin, belâların at koşturduğu uçsuz bucaksız topraklara, ulu ormanlara, insan taşan
kentlere kötülük tohumlanıyordu.
Biliyoruz ki, durmaz, destan yazar bu acun:
Beyaz güller, güvercinler için, başını cellâta uzatan korkusuz babalar, W. Whitman’ın
terkisinde taşıdığı yiğit oğullar, duygusal şarkılarıyla hassas kulaklara kıvanç verdikçe,
nehirlerin tatlı şırıltısına dönüşüyordu! Ve öyle hazin ki, aynı nehirlerin şırıltısı, duyulmayan
ölüm çığlıklarına saygıydı! Yaşam ve ölüm, aynı neyden üfleniyordu!
Ve inanılmaz pisliğinle:
Kâbus işçilerine, kan içen keneler ordusuna, cinleri kıskandıran tuzaklar kuruyor,
bir kere daha kutsal düzen adına ders veriyor, ama bir şey değişmiyordu. Yalnızca korkutmaya
yarıyordu aklı yanlışa ermez insanları. Hızını alamıyor, dünyanın derisini yüzüyor; canın cana
ettiğine dayanamıyor Poe’nun kuzgunu, tükenen gözyaşlarına, yaş arıyordu sıcak yüreklerde!
Bengü su içer gibi,
gezegenin ışığını içiyorsun Amerika, yavaş yavaş, kendine gömülü bir karanlık kalacak senden geriye.
Bilmiyorum. Ürkütücü bir kurgu mu, gizemli bir karakter mi, doyumsuz egonun göz boyaması mı?
Şöyle ya da böyle, ipleri kaçırdığında, asla baş edemeyeceğin bir kaos bekliyor olacak seni!
Amansız hiçliğin atomları dans ediyor,
insanlığı kurtardığın yerlerde, binlerce insan sürünüyor, çâresizce yok olup gidiyor.
Sürü alkışlıyor kahramanlığını, yetmiyor, göğsüne madalya takıp gururlanıyor!
Çıkarına pışt diyeni bağışlamıyorsun. Hele yan bakanı, hele hop diyeni.
Haksızlık etmeyelim, bir gün adam olurlar diye göz yumduğun şanslılar da var.
Kutsal bireyin, kutsanmış bireyciliğin kâbesidir Amerika! (Her saniye, bir yanı cennet,
bir yanı cehennem kusar!) Dakikalarda yaşanır câniliğin, rezilliğin, psikopatlığın en korkuncu.
Ve câniliğe ilk adımını atan yeniyetmeler, cânım çocuklara kıyıyor. Sayrılık, zafere yazılıyor!
Sanki toplum, silâh ve ölüm üstüne, sonsuz kardeşlik yemini etmiş! Meleklerin yuvam dediği
binlerce oba ışısa da, acının çığlıkları af etmeyecek seni, yanacaksın kendi nârında Amerika!
Acıyanın olmayacak.
7.
Rüyâlarımda görmekten seni, artık uyumak istemiyorum Amerika
Yalancı bir örgüde yarışıyor insancıkların. Ölümüne koşturuyor! Yorgun ve terli
sözcükler kanatıyor dilsiz bedenleri! Donup kalıyor böcekler, yapraklar, yanıtlar. Çark
durmuyor, anlı şanlı şerefsizler, servetine servet katıyor! İnanç, kazançla hüküm sürüyor!
Kazanmak bir din göğünün altında. İstersen karşı gel bu dine. Sen diye bir şey kalır mı geriye.
Oyuna katılmayan, oyuna babalanan çöplük dağında alır soluğu. Bir sineğe sabah kahvaltısı!
Salem cadılarının tırnaklarıyla afrodizyak yapıyormuşsun kendine Amerika! Ondan mı nedir,
her yer zebani hayâletleriyle dolup taşıyor!
Uyan be dostum, (merhamet ve cömertlik bilmez) tanrıların çürütüyor seni!
8.
Rüyâlarımda görmekten seni, artık uyumak istemiyorum Amerika
Bir ân ki, Sam’in bahçesinde kan gülleri açarken, bâkirelerin gözyaşı çiğ damlası oluyor!
Bir zaman ki, Gılgamış üç kez fısıldıyor kurucu babaların kulağına:
Şaşırmayın, kurduğunuz ülke benim ana yurdum olacak! Sessizce dinliyor babalar ve
Gılgamış’ın tatlı tebessümüne bakarak yazıyorlar güzeller güzeli bildiriyi. Bir hoşluk olmalı
insanın elinde, bir tatlı umut! Ve sevgililer sevgilisi Amerikan rüyâsı… Bütün ulusun neşeyle
katıldığı, üç yüz yıllık bir kokain partisi! Belki bir yüzyıl daha…
Ey büyük Amerika, işine geldiğinde,
insanlık cücelerini başkan baba yapmaktan kaçınmıyorsun. Ne demeli, fırlamalar fırlaması
bir dehşetsin! Ak saygılarımı sunuyor, sunuyor, sunuyorum!
O büyük büyük Amerika’nın karanlığı içinde,
ışığını da taşır diye düşünürdük pek bilmiş gençliğimizde. O ışığın parlamasını, o güneşin
doğmasını bekliyoruz yetmişli yaşların bastonuyla… Ne kadar umutlansak da, yıllar yıllara
derman olmadı. Kör etti sahte zenginlikler, kuruttu cansularını. Kül olmuşçasına koca yurdun,
dışarda düşman arama, kahredici gerçeğinle tanış, uygarlığın vebalı. Patlattığın bombaların
sesinden, içindeki vebanın çığlıklarını duymuyorsun değil mi? Çağların en korkunç hastalığına ağıt
yakıyor denizatları! Yığınların bağrında filizlenen yalnızlığın en koyusuna ağıt yakıyor denizatları… Ve
Tanrı’nın gölgesinde yeşil yeşil kokan ey vebalı, tamam, eyvallah, yüreğin çok derin desek de, özün yitip
gitmiş. Onca yara, onca yok oluş, karşılığı, plastik bir cennet. Zamanı insafsızca büküyor, zaman yalan
yaratıyorsun. Cehennem renkleriyle şenleniyor gökkuşağın! Muhteşem bir şeytanın duasısın Amerika!