Gerçek ile kurmacanın iç içe geçtiği bir üstkurmaca romanı olarak tarif edilen Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar” romanı Türk romancılığında yeni dönem edebiyatına bir köprü niteliğini taşıyor. Bu bakımdan klasik roman düzenini yıktığı, 80’lerle birlikte Türk edebiyatının ana yönelimlerinden biri haline gelecek olan; edebiyatın içine oyun unsurunu sokan postmodern edebiyatın da ilk işaretlerini verdiği söyleniyor Oğuz Atay’ın.  

Yıldız Ecevit, “her iki romanda ortak olan temel özelliklerin, içerik/motif düzleminde bireyin kendisiyle hesaplaşması olgusu, kurgu düzleminde ise üstkurmaca olduğunu; ancak üstkurmacanın, Tutunamayanlar‘da metindeki sayısız biçim denemesinden biriyken Tehlikeli Oyunlar‘da metnin ana kurgu ilkesi durumuna geldiğini” anlatıyor. Roman üzerine yazılmış yazılarda Tehlikeli Oyunlar genellikle, post modern özellikler taşıyan modernist bir roman olarak kabul ediliyor.

Üstkurmaca olan romanları okuyucular okurken, genellikle gerçek olanlarla kurmaca olanların tespiti için bir çabaya düşer. Oysa bu her zaman okuyucuyu doğru tespitlere götürmeyebilir. “Tehlikeli Oyunlar” örneğinde, romanın sonunda Hikmet Benol’ün intihar ettiğini okuruz. Ancak Hikmet üst kurmacanın bir altındaki kurmaca düzeyinde hayat bulmuştur. Yazar roman boyunca Hikmet’le bir olup bazı oyunlar kurar. Hikmet’in ölümü ise Yazar’ın ilk kurmaca düzeyinde gerçekleşirken, Yazar Hikmet’in kurmacası olan Hüsamettin Albay’ı, Hikmet’in ölümünden sonra da konuşturur. Bu bakış açısından hareketle; Hikmet, Sevgi, Bilge, Dumrul ve Erhan’ı birinci kurmaca düzeyinde, Hüsamettin Albay, Nurhayat Hanım, Nurhayat’ın askerdeki oğlu Hidayet’i ikinci kurmaca düzeyinde işaretleyebiliriz.

Gerçek ile oyunun sınırlarının silikleşmesi Tehlikeli Oyunlar’ın her satırına nüfus etmiştir. Bu silikleşmeden zaman ve mekânlar da nasibini alırlar. Ancak burada yazar mekânları ya da zamanları dolaşmıyor. Oyunda sık sık geçen sahne mekânı esas olarak Oğuz Atay’ın kafasında kurulmuş gibi. Dolayısı ile sağdan girenler, başka zamana geçenler, kurmacalar ve kurmacanın içine yazılan oyunların hepsi Atay’ın kafasında sahne alıyor. Romanda Oğuz Atay, Hikmet’le iş birliği yapıp birlikte oyunlar kuruyor görünüyor. Ama yazar Hikmet’e de oyunlar oynuyor. Böylece biz romanı zaman zaman Hikmet’in ağzından, zaman zaman da yazarın ağzından okuyoruz.

Romanın kahramanı Hikmet Benol, uyum sağlayamadığı, duyguların ve düşünce setlerinin içinin boşaldığı, bürokrasinin insanların üzerine yıkıldığı burjuva toplumsal yaşamından oyunlara kaçmış, ancak oyunlarına, kendisinden kaçtığı dünyadaki tüm insanları, ilişkilenme biçimlerini, yaşantı parçalarını taşımıştır. Oğuz Atay’da “oyunun” rövanşist bir tarafı vardır. Hikmet oyunlarında tüm çektiği acıları ortaya dökmekte, onu üzenleri “rezil” etmekte kararlıdır. Oyunlarda kapitalizmin ürettiği zaman ve mekânın dışına kaçışlar, zamanı ve mekânı Atay’ın kendi kurduğu öznellikler üzerinden belirleme özgürlüğü göze çarpmaktadır. Atay’daki zaman-mekan geçişleri bu anlamda “postmodernizm”den ziyade, kapitalizm dışı olarak ilan edilebilir. Çünkü oyunların dışındaki hayatın zamanını ve mekânlarını sermaye belirler ve kronolojiktir. Zamanı-mekânı yıkmadan, yani kronolojik olanı yıkmadan belki de devrim yapmak olanaksızdır.

Atay’da hâkim olan tartışmalardan biri olan doğu-batı sorunu, Tehlikeli Oyunlar’da kanımca müthiş bir buluşla “emekli bir albay” oyunlara sokularak tartışılmıştır. Nihayetinde Cumhuriyet esas olarak askerler tarafından kurulmuştur. Albayımız emeklidir, hayat değişmiştir, Albay da oyunlar vasıtasıyla tarihi ve hayatı anlamak ve anlaşılır kılmak istemektedir. Ancak sonraki kuşak olan Hikmet’in kafası karışmıştır, oyunlar bir türlü Albay’ın istediği istikametlerde yazılamaz. Hikmet Cumhuriyet’in kurucularını temsil eden Albay ile oyunlar yazmaya çalışırken, geri kalmış ve Batı’ya benzemeye çalışan ülkesinde bir taraftan doğulu, bir taraftan batılı düşünceye vakıf bir aydındır. Atay romanda bu parçalanan aydını büyük bir dil derinliği ile vermeyi başarır.

Hikmet oyunlarında, toplumda pek görülmeyen biçimde kendini “rezil” eder, en olmadık asla konuşulamayacak, konuşulmaması gereken sırlarını ortaya saçar, vicdan azaplarını, kaygılarını, komplekslerini bir bir ortaya döker. Sanırım Atay’ın edebiyatında, oyunlar üzerinden ortaya çıkan bu “samimiyet buhranı” da okuyucu için oldukça sarsıcıdır.  

Rus yazarlarının çoğunun Gogol’ün paltosundan çıktığı söylenir. Coğrafyamızda 1980’ler sonrası edebiyatın ve herhalde mizahında Oğuz Atay’ın “kürk mantolu adamın” mantosundan çıktığını söylemek herhalde tarihe karşı bir haksızlık olmaz. Burada mizah konusunun da çok önemli olduğunu hissediyorum. Örneğin Ferhan Şensoy’un edebiyatında her zaman Atay’ın çizgilerini duyumsadığımı söylemeliyim. Bu anlamda bu ülkede Atay’ı okuma şansına nail olmuşlarla, ona vakit ayıramamışlar diye iki grup olduğunu düşünürüm.

Bazen insan ana dilinin Türkçe olduğuna çok sevinir. Atay’ı kendi dilimden, aynı coğrafyada yaşamış bir okuyucu olarak okuyor olmak beni her zaman çok mutlu etmiştir. Bu mutluluk bende bazen öyle coşkulu bir hale gelir ki, tüm hayatımı Atay’ın oyunlarının içindeki bir kahraman olarak yaşamayı tercih edebilirmişim gibi gelir.

Oğuz Atay derin bir aydın, incelikli bir dil ustası, hatta “kelimelerin efendisidir”. Oğuz Atay onu okuyanların hayatını zenginleştirmiş, hayatlarını daha görkemli hale getirmiş, onlara cesaret vermiş ve hepimizi buruk bir gülümsemeyle teselli etmiştir.  17.10.2022

KISA NOT:

Akbük Çevre ve Kültür Derneği’nin oluşturmuş olduğu “Kitap Okuma Topluluğu”nun geçtiğimiz ayki çalışma kitabı Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar” adlı romanıydı.

Topluluğun üyelerinden birisi olan Selçuk Atalay bu çalışma sürecinde son derece özgün bir değerlendirme konuşması yaptı. Toplantı bitti, herkes kitabın sayfalarını kapadı ve günlük yaşantısının içine geri döndü ve böylece toplantıda edilen sözler sessizliğin içinde kayboldu.

Kısacası sözler uçtu!

Ve bizler [böylece] bu siteyi yöneten kişiler olarak, sözün uçmasına izin vermeme gayreti içine girdik ve Atalay’ı, sözlerini yazıya dökmesi için ısrar ablukasının içine aldık... Yetmedi, taciz ettik. Baktık olmuyor; tacizlerimizi sürekli kıldık…

Ve böylece yukarıdaki yazı ortaya çıktı.

Bu yazının, Selçuk Atalay’ın deyişi ile, “bu ülkede Atay’ı okumaya vakit ayıramamış olanların” dikkatini çekmesi umuduyla, herkese iyi okumalar diliyoruz.

www.soruyusormak.com