İstendiğiniz kadar sevmeyin siyaseti…

İstediğiniz kadar kirli bulun, basit bulun, yavan bulun…

Siyasete mecbursunuz!..

Çünkü ülkenin kaderini elinizle tutmak, düşüncelerinizle onu değiştirmek ve temizleyerek artıma imkânı, bu kavramın içinde var…

Sadece zayıf bir umut da olsa, var…

Herşeyden önce size doğru uzatılmış bir oy pusulası var.

Sizi içine alabilecek demokratik kitle örgütleri var.

Dürüstlüğü, özveriyi ve bunlara benzer “değer”leri, kitaplardan çıkartıp, kitlelerin içine yerleştirebilme imkânı var, umudu var, heyecanı var…

İnsanın en çıplak, en vahşi, en çıkarcı, en kurnaz ve daha nice “en”leri saklı siyaset kavramının içinde…

Eğer siyasetten kaçıyorsanız:

  1. İnsanlardan kaçıyorsunuz, demektir.
  2. Sorumluluktan kaçıyorsunuz, demektir.
  3. Gerçekleri görmekten kaçıyorsunuz, demektir…

İsterseniz, siz dilediğiniz kadar uzatın bu maddeleri…

Ama sanıyorum, en önemlileri bunlar.

Siyaset aslında kirli bir şey değil.

Kirli olan, siyaset üzerinden birlerini yemeye çalışan insan “kardeş”lerimizin durumu…

Siyaset, insanın, toplumsal yönlendirmelerle, ahlaki kurallarla ve yasaların getirdiği yasaklarla öteleyerek bastırdığı türlü çeşitli bencilliklerinin cirit attığı geniş bir meydan…

Siyasette halkın önündesiniz.

Medyanın, meydanları dolduran kalabalıkların eşiğindesiniz.

Yaptığınız her şey, söylediğiniz her söz “aleyhinize delil olarak kullanılabilir…”

  • Bir dakika…. deyip, avukatınızı da çağıramazsınız!

Ufukta hayal meyal görünen bir koltuğun siluetine doğru sürdürülen amansız bir savaşın adıdır siyaset…

Her türlü kural-dışılığın, kuralına uygun bir biçimde hayata geçirildiği, bir çeşit, “bastır parayı, bul külahı…” oyunu gibi bir şey… Tuhaf bir şey!

Ama…

Bütün bunlara rağmen ve bütün Ali-Cengiz katakullilerine rağmen, [profesyonel] siyasetçi olmasak da, siyasete yakın durma sorumluluğundan vazgeçmemiz mümkün değildir… Mümkün olmamalıdır!

Çünkü o zaman, “meydanı kimlere bırakacağımızın cevabını vermek” cinsinden bir sorumlulukla burun buruna geliriz…

Eğer bu sorumluluğu üstlenmekten kaçıyor ve kaçınıyorsak… Demokratik bir ülkede yaşama hakkına layık değiliz, demektir.

Ve işte o zaman…

Hiç kimseden ve hiçbir şeyden yakınma hakkı olmayan…

Ve “layık olduğu yönetim ve yöneticilere” mahkûm, alelade bir divane olarak yaşar gideriz…

Yaşar gideriz!

Editör: TE Bilişim