Bayraklarımızı gönderlerine çektik.

İstiklal marşı, [artık ustası olduğumuz] saygı duruşu da tamam.

“Çanakkale geçilmez,” diye yeri göğü inlettiğimiz günde, karşı kıyıya geçiş ücretini [yerli ve milli vaziyetlerde] 15 avro olarak belirledik. Hayırlı olsun.

Bir de bu hayırlı girişimin üstüne pek sayın cumhurbaşkanımız kendisini alkışlayan ahaliye sormuş:

  • Pahalı mı?

Kalabalık gürlemiş:

  • Hayır!..

İşte zaferimizin107. yılını   bu koşulların-aralığında kutladık.

Evet…

Çanakkale savaşı muharebe tarihimiz içinde önemli bir direniş örneğidir.

Zafer midir?

Evet, öyle diyoruz.

Ama bu büyük direnişin en önemli yanı -bizce- askeri bir başarı olmasının yanında, savunma stratejisi, kurmaylık bilgi ve tecrübesi gibi son derece önemli unsurların hemen yanında… Ve hatta çok daha üstünde… Ortaya koyduğu sonuçlardır.

Emperyalizm Çanakkale Boğazı’ndan geçememiştir.

Gemilerini Dolmabahçe Sarayı’nın önüne demirleyip, Devlet-i Aliyye’nin ensesine şaplağını vuramamıştır…

Savaş gemilerinin bir kısmı Çanakkale Boğazı’nın derin sularına gömülmüş; bir kısmı ise, tornistan yapıp Ege’nin masmavi sularında rüzgâra karşı teşaşür eylemiştir…

Bu anlamlı öykünün en önemli kazanımı, ülkemiz insanı için “ümmetten-millete” geçişin ilk adımı olarak yorumlanmasıdır.

Mustafa Kemal faktörünün tarih sahnesindeki tartışma kabul etmez yerine ilk adımını atması da, o gemilerin tornistan yapıp, istemeye istemeye, hatta demir tarayarak def-olup gitmelerinin ardından gerçekleşmiştir.

İşte Kurtuluş Savaşı’mızın, yani, İstiklal Savaşı’mızın, yani Bağımsızlık Savaşı’mızın başlangıcını [bu anlamda] Çanakkale Zaferi’nden başlatmak, tarihe neden-sonuç ilişkileri içinde bakmanın bir gereğidir.

Evet bu anlamda 19 Mayıs 1919’un ilk fişeği 18 Mart 1915 tarihinde ateşlenmiştir.

Tarih ilk bakışta silahlarla yazılıyor gibidir.

Ama o silahların arkasında gelişen potansiyel [güç ve birikim] geleceği belirler.

Bağımsızlık hareketlerinin kitleselleşmesi, ulusal devletlerin doğuş süreci, ümmetlerin erimesi, yurttaşlık düşüncesinin “kuvveden fiile” doğru evirilmesi ve bütün bu hızlı gelişmelerin bu topraklarda bir Mustafa Kemal yaratması…

İşte o güç ve birikim, Mustafa Kemal’i önce Paşa, sonra Gazi ve sonra da Atatürk mertebesine ulaştırmıştır.

Peki…

  • Nehrin suyu tersine akar mı?
  • Hiçbir zaman akmamıştır!

Yeter ki o nehrin içinde akacak miktarda su bulunsun…

Gerisi çorabın söküğü gibi, kolaydan da  kolay.

www.soruyusormak.com

[email protected]