Hayır, Öz-Dağ üzerine tek satır yazamayacağım; çünkü biliyorum, beceremeyeceğim.

Saçmalayıp, adım-sanım-halim-tavrım öfkeye karışacak, bitap düşeceğim, hay Allah!

Üstelik adamın ilk adı da Ümit; partisinin adı da Zafer… Tutmayın beni!.. Hemen oracığa yığılıvereceğim.

Karşısındaki “kişi”yi mi yazmalı acaba?

Oysa onun üzerine yazmak değil, elimden gelse onu çizmek isterdim.

Yani… Bu işi becerebilir miyim[acaba]  Abidin amca?

Bütün boyutlarıyla hani; haykırışları, toslayışları, bocalayışları ve iç-işlerimizle ile birlikte, perişanlık, falan…

Ama tersinden çizeceğim bu kez; mutluluğun değil, mutsuzluğun; umudun değil, umutsuzluğun, çöküşün, batışın resmini…

Sür eşeğini Niğde’ye [mi?]

Geldik Rize’ye…

Ne yazılabilir ki?

Yoksa, tiiii-rol’lerin rol’lerinden mi söz etmeli?

Pırıl pırıl bir umudun üstünü çiziktirmeğe çalışan entel-dantel avenelere mi kalem sallamalı.

Yok canım, daha neler. Bize yakışmaz. Kağıt isteyebilir, ama klavye yazmamalı.

Ne diyordu Nazım baba?

Onlar umudun düşmanıdırlar [sevgilim]

akar suyun,

meyve çağında ağacın,

serpilip gelişen hayatın düşmanı.

Düşmanı… Düşmanları, düşmanlaştırılanları…

Onların ihtiyacı bu, diyerekten, tek tek ataraktan; bade süzerekten…

Böyle de yazılabilir bu yazı.

Ama naçar!..

Olmaz, olamaz, olmamalı…

Yalakalık üstüne yazılamaz mı peki?

Yazılabilir.

Hem sürümden de kazanılır böylelikle.

“Acaba benden mi söz ediyor,” merakı ile yazının reytingi artırılabilir pekala… Olabilir. [mi?]

Ama ne yazık ki, bu sokaktan da hiçbir yere çıkamayız.

Çünkü, herkeslerin bildiğini herkeslere anlatmanın ne anlamı var ki?

Gelelim anonim bir saçmalık demesinden evrile devrile bir başka bir yerlere…

Evet bu konu yazılabilir.

Hangi konu?

İşte bu konu!

Rahat bir nefes alınarak klavyenin tuşlarına, sere serpe, hızlıca vurup çekerek absürdün resmi çekilebilir.

Tamam mı Abidin Amca?

Bu kez oldu galiba.

Nasıl?

Çekip okumakta olduğunuz sayfaya astığım bu fotoğrafı beğenmediniz mi yani?

Olsun… Çok üzülmedim.

  • Elbet bir gün ödeşiriz.

www.soruyusormak.com