Şimdi yep/yeni bir söylem modası var:

  • Günaydın devrimciliği.

Gelin biraz daha yumuşatalım:

  • Günaydın sosyal demokratlığı…

Olmadı mı?

O zaman durum ciddi:

Geldik, küçük bir gurup içinde birbirine “günaydın” diyerek sosyal sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan aydın kişilere, bir yandan da Diyanet’in koltuğunda oturan “zat”a nazire yaparak ucundan/acık siyaset yapan entel kişilere…

Size internetin gediklisi bir whattsap grubundan birkaç görüntü aktarıyoruz… Bu grup 68 kuşağı olarak adlandırılan yıllanmış gençlerin bir araya gelmesi ile oluşturulmuş. Bu kişilerin her biri o zamanların Türkiye İşçi Partisi’nin üyeleri [yani elamanları]. Yani saygın, bilinçli, özverili kuşağın birer sembolü…

Ama…

                        

İşin aması acıklı!..

Bu grubu niçin kurduklarının yazılı bir açıklaması yok. Ve bize sorarsanız, iyi ki yok!

Çünkü, her sabah-akşam-akşamüstü-gece-gece yarısı, birbimize günaydın, tünaydın, iyi geceler demek için bu grubu kurduk yazamazlardı her halde…

Bu grup şahsen benim de fiilen içinde olduğum bir topluluk; ama işte böyle…

Nedir böyle olan diye soranlarınız olacaktır.

Ayrıca böyle bir yazı yazmamızın nedeni de bu sorunun yanıtı içindedir.

İşte kısaca yanıt:

BİR.- Hayatı sorgulayarak yaşamak zorundayız.

İKİ.- Şu anda hepimizin sıkıca eleştirdiği yürürlükteki düzenin ve o düzen içinde yapılandırılmış olan tırnak içindeki kültürün egemenliği o kadar derin ve güçlü ki, artık çoğumuz bunun etkilerini yeteri ölçüde fark edemiyoruz. 68 kuşağının devrimcileri bile [bu süreçte] birbirlerine günaydın demek için teknolojik bir sosyal yapı üretiyorlar ve onun içinde birbirlerine günaydın, diyerek serinliyorlar, rahatlıyorlar, falan…

Sanki bu rahatlama süreci içinde çaylarını yudumlarken [acaba, sanki] toplumsal sorumluluklarını tatmin ettiklerini mi düşünüyorlar [Hayır düşlüyorlar!], belirsiz…

Bir de bu insancıklarımızın kendi yaşamlarının sırça köşkünde, hiçbir riske göğüs germeden, bir çeşit tatmine ulaşmış olmaları, acaba, geçmişleri ile yeteri ölçüde hesaplaşmamış [ya da hesaplaşmıyor] olmalarından mı kaynaklanıyor?

Şimdi… Bu yazıyı bu satıra kadar okuyabilmiş olanlar bize şöyle bir soru yöneltebilirler:

  • Niçin sadece 68 kuşağını hedef alıyorsunuz? O kuşağın dışında da çok sayıda [ama çok sayıda] “günaydın söylemcisi” ahalimiz var.

Çünkü ben de içlerindeyim. Hiç değilse onlara nazım geçer. Niyetimin kötü olmadığını iyi bilirler. Ayrıca “sorgulama” işlevinin bizim değer yargılarımız arasındaki yerini ve değerini iyi bilirler.

Her gün ekranımıza düşen sürü-sepet whatsapp paylaşımlarını hedef alsak, her bir sözcükten nem kapan, alıngan mı alıngan “zat”ı muhterem ile burun buruna gelebilirdik.

Ayrıca…

Tabii ki sorgulayacağız!

Çünkü temel mesele, “soru sormak”tır. Einstein yıllar önce şöyle buyurmuş:

  • Bir insanın değeri verdiği cevaplardan değil, sorduğu sorulardan anlaşılır.

Eğer değerli bir birey olmak istiyorsak, değerimize sahici değerler katmak istiyorsak bu özlü sözü alnımızın üzerine yapıştırmamız gerekir.

Bütün bunlar “bizce” böyle tabii ki…

Acaba siz ne diyorsunuz?.. Asıl önemli olan da bu?