Hayat pahalılığı, köşe yazılarından ve siyasal nutuklardan sokağa fırladı ve halkın kemiğine dayandı.

Ve böylece muhalefet biraz da olsa belini doğrulttu ve sokağın nabzını yakalamayı gündemine oturttu.

Son günlerin moda sloganı şu: geliyor gelmekte olan.

Güzel, hoş.

Ama bizce şu söylem daha etkili: Gidiyor gitmekte olan…

Uğurlar olsun; ama…

Bu süreçte tespit ettiğimiz birkaç gerçek var:

1.- Muhalefet öncelikle taktik hamleler yapıyor; güzel hoş, ama…

2.- Taktik, stratejinin uygulamasını sağlayan bir yöntemdir. Muhalefet partilerinin taktik hamlelerinin ardında, düşünülmüş, taşınılmış; ince elenmiş sık dokunmuş stratejik bir ilkeler bütünü mevcut mudur? Sanmıyorum.

3.- Eğer mevcut ise, [ki kendi penceremden böyle gözükmüyor] bu strateji -aynı zamanda- uzunca bir zaman parçasını içine alıyor mu? Ayrıca, bu varsaydığımız stratejinin temel esasları; diğer muhalif ortaklarla, toplumun geniş kesimleri ile mutabık kalınabilecek bir hesap/kitap ürünü mü?

4.- Bir de içine düşülebilecek rehavet meselesi var…

Aslında AKP’nin çöküşü, muhalefet partilerinin ve bunun dışında yer alan toplumsal muhalefet güçlerinin çabası ve emeği ile değil, daha çok bizzat iktidar partisinin ve onun “reis”inin türlü/çeşitli başarısızlıklarının eseri… Yani, bu iş nasılsa yürüyor, düşüncesine kapılmak kitlelerin enerjisini zayıflatabilir. Bu endişemiz, özellikle, “geliyor, gelmekte olan,” sloganın içinde saklı. Yani… Geliyoruz nasıl olsa ataleti… Bu büyük bir tehlike.

Ama… Bir yandan da görmemek mümkün değil:

Birer birer çöküyor kaleler.

Teker teker geri alınıyorlar…

Önce İstanbul, sonra Ankara, Mersin…falan

Sonra anketler… Her gün ateşi düşen bir iktidarın aşı/ilaç tutmaz; doktor kabul etmez batışı.

İnsanların konuşmaya başlaması, sokağa çıkar olması, haklarını savunma cesaretlerinin yeniden filizlenmesi… filan!

Şimdi de baroların geri alınışı!..

Bu hamle oldukça önemli. Adaletin [avukatlar düzeyinde de olsa] kıpırdanışı; artık kıpırdanmaya başlamış olması.

Sonra bir de dönekliğin dayanılmaz trajedisinin Barolar Birliği genel kurulunda siyasi-atık biçiminde der/top edilip, çöpe atılması…

Ve genel kurul sonuçlandıktan sonra hep bir ağızdan coşku ile söylenen İzmir Marşı!

Azımsanacak gelişmeler değildir bunlar; evet [yine] ama…

Bütün bu olumlu gelişmeler -asla- rehavete kapılmanın nedeni haline getirilemez. Çünkü ozaman, birileri de kalkar, şeytana pabucunu ters giydiriverir…

Ve şip-şak atına atladığı gibi, Üsküdar’ı geçiverir.

  • Achtung! Ve lütfen, bilhassa, Achtung!

www.soruyusormak.com