Faruk Haksal ilk romanı "Sol Sinyal"den sonra, bir öykü kitabıyla okuyucu karşısına çıkıyor:"....".

Sol Sinyal gibi hayli hacimli bir kitaptan sonra bu öykü kitabını birçok okuyucu daha kolay gözüne kestirebilecektir. 

Haksal'ın akıcı ve muzip dili kitaplarını kolay okunur hale getirirken, bildik öykü-roman formlarının içine sığamadığından, okuyucuyu zaman zaman zorlayabiliyor. Yazarın karakterlerinin içine kurduğu “sorgu odaları” edebiyat formları ile değil, yaşam formları ile ilgileniyor. 

Kitaplar gibi okuyucular da türlü çeşit şüphesiz. Bir kitabı elimize almak, yolculuk için bir bilet almaya benziyor sanki. Şehir içi bir otobüsten birkaç durak sonra inebilirken, bir gemi yolculuğunda sonraki limanı ufukta aramalı insan. Haksal’dan belediye otobüsü bileti almak neredeyse olanaksız, yazarımızda sadece gemi biletleri var.

Yazar  "Sol Sinyal”de olduğu gibi bu öykü kitabında da insanların, sokakların, evlerin, meyhanelerin arasından, okuyucusunu koluna takıp, düşüne-söyleye yürüyor. Kimi sokakta hızlanıyor öyküler, kimi evde yavaşlıyor, kimi meyhanede zamanı da mekânı da çok gerilerde bırakıyor. Öykülerinde karakterler olayların içinde biçimlendikleri kadar, soruların hamurunda pişiyorlar. Ama karakterler ister kafaları dumanlı olsun, ister süt gibi berrak hep birşeyin peşindeler, o da: “Aydınlanmak!”

Faruk Haksal'ın bu kitaptaki öyküleri; insanın ve eşyanın içinden geçerken yarattığı sözcüklerin içimizde bıraktığı o güzel, en güzel tortuya, belki de tek bildiğimiz, yani adına yaşamak denen maceraya dalıyor. 

Gelsin şimdi maceralar, dolapların içinde kapalı kalmasın! Ve selam olsun, uzun uzun açık denizlere bakan yolcuya! Ve selam olsun içindeki yaşamak tortusunu katmerleştiren ve bundan başka yol bulamayan ve bunu bile, isteye yapan okuyucuya!

Selçuk Atalay

Editör: TE Bilişim