Sayın Faruk Haksal’ın  “Sarımsaklasak da mı saklasak?.. Yoksa sadece “Günaydın” mı desek?” adlı yazısında isim vermeden değindiği WhatsApp grubunun bir üyesi olarak konuya dahil olmak istedim.

Öte yandan, [yazıda örneklenen] grubu oluşturanların isteği üzerine, söz konusu grubu kuran kişi olarak sorumluluk duyuyorum.

Yaklaşık 2 yıl kadar önce kurulan bu grupta, başlangıçta “eleştri”  adı altında hakaret içeren saldırı yazıları yazan arkadaşla yapılan karşılıklı yazışmalara, diğer arkadaşlar sıkıldıklarını belirterek tepki koydular. O arkadaş kendi isteğiyle guruptan ayrılınca bütün tartışmalar kesildi. Grubu hareketlendirmeye çalıştım ama olmadı. Sözü fazla uzatmadan, bu konuda uyarı amacıyla gruba yönelik yazdığım yazılardan kısa alıntılar yapmak istiyorum.

19 04 2020  

“Biz ne yapabiliriz? Cebimde bir çözüm olsa hemen onu sunardım. Tartışalım istiyorum. Bununla beraber gündeme gelecek konuların da tartışılmasını istiyorum. Ancak bu konularda grubun eğilimi nedir? “

13 10 2020  

“Ben uzun zamandan beri  “Ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız?” sorusuna cevap arıyorum. Bu grubun beraberce bir çare üretebileceğini düşünmüştüm. Ama olmadı. Şu anda çoğumuz, belki de hepimiz [olan bitenler/ülkenin getirildiği yerin] seyircisi durumundayız.”

 19 02 2021

“Ne dersiniz başlamak ister miyiz? Başlayabilir miyiz? Başlayalım mı?

Kararınız ne olursa olsun. El, kol, gülücük, alkış işaretleri ya da bir iki kelimelik cümleler göndermeyin. Ya hiçbir şey söylemeyin, ya da yorumunuzu yapın.”

Bu çağrı guruptaki, ben de dahil, 11 kişiye yapılmıştır.

Bütün bu uyarılara bir cevap dahi alamadım…

Uzun zamandır her gün, çiçekli bir resim ve bol bol günaydın ve iyi günler dilekleriyle gurup yaşamını sürdürüyor.

Arada bir sosyal medyadan aktarılmış başkalarının yazıları ve söylemlere yer veriliyor.

Ama gurup ortada yok. Bir zamanlar siyasî çalışmaları, kavgaları yüzünden sıkıntılar çekmiş kişilerin şimdilerde olayları sadece seyrediyor olmaları için ben bir sebep bulamıyorum. Onların sebepleri var mı? Onu da bilemiyorum.

 Bu yazının amacı, birilerini ulu orta şikayet etmek değil. Bu tutum bir yarar sağlamaz. Yararı olsaydı daha neler neler söylerdim. Görebildiğim kadarıyla bu tür guruplar ve kişiler az değil. Hele de sosyal medyayla meşgul olmak da işin içine girince, kendimizi avutacak yığınla bahane bulabiliyoruz. Ve hepimiz olayların dedikodusunu yapıp, olayları seyretmeye devam ediyoruz. Bu da birçoğumuza yetiyor.

Antonio Gramsci şöyle diyor:

  • Olup bitenler az sayıda insan öyle istediği için değil, kitleler sorumluluk almadığı ve oluruna bıraktığı için böyle gerçekleşir.   

İçinde bulunduğumuz şartlardan memnunsak sorun yok.

Hele “O kadar da kasmayalım. Hayat kısa.” v.s. gibi yaklaşımlarımız varsa unutalım gitsin. O zaman şimdiye kadar yaptıklarımızla, sürdürmekte olduğumuz yaşantı türü ile yetinebiliriz.

Ama…

  • Peki ne yapabiliriz?”  sorusunu soruyorsak…

Önce şu kararı vermeliyiz:

  • Benim bir şeyler yapmam gerek.

Bu karar ilk adımdır. Bu karara ulaşamazsak, bize sunulacak her öneriye bir kulp takarız.

Şimdi soruyorum:

  • Bir şeyler yapmamız gerekiyor mu?

LÜTFEN, www.soruyusormak.com

adresini tıklayın ve sitemizin bütününü izleyin.