Moda hayatımızın içine sadece giyim-kuşamda ya da saç modeli biçiminde girmiyor.

Sözcükler de -zaman zaman- modanın egemenliğine kendisini teslim ediyor.

Şimdilerde de bir “seküler” söylemi kapladı kültürümüzü.

Eskiden bizim bir “aydın” kişi kavramımız vardı.

Şimdi laik-aydın/ seküler-kişi/ Atatürkçü-aydın…’lar kapladı çepeçevre etrafımızı. Bir de [ne anlama geliyorsa] Atatürk milliyetçisi…

Aydın kişiler; aydınlanma kültürünü hazmetmiş, bu kültürü kendi bireysel dünya görüşleri doğrultusunda içselleştirmiş, sindirmiş ve toplumsal sorumluluklarını bu çerçevede oluşturarak bizzat yüklenmiş birey-kişi’lerdi…

Şimdi sanki onlar da bölündü [adeta!]

Peki neymiş bu sekülerizm?

Kim seküler kişi; kim öteki-beriki?..

Bu yazının birinci sorusu bu.

Şöyle tanımlıyor kitaplar:

Sekülerizm; toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhanî meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket [Aslında bizce hareket değil, düşünce biçimi]

Bir diğer tanımlama da şöyle:

Laiklik ve sekülerizm kavramları Türkçede sıklıkla eşanlamlı kullanılır.

Oysa laiklik, dinî kişi ve kurumların devletin işleyişine ve devlet kurumlarına müdahale etmemesi; devletin de din işlerine karışmaması anlamına gelir.

Diğer bir tanımın çerçevesi ise biraz daha geniş tutulmuş:

Öncelikle en amiyane tabirle laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması iken, sekülerizm din ile yaşamın birbirinden ayrılmasıdır.

Yani birinde kamu “din devlete karışmasın” denirken; diğerinde kişi “din hayatıma karışmasın” demektedir

Şimdi…

Gelelim ülkemize: Bu kavramların, ayrı ayrı ve özellikle de içinde bulunduğumuz süreçte kültür ortamımıza sızmasının anlamı ne ola ki?..

Düşünülmeye değer [bizce önemli] ikinci bir sorudur bu…

Bir yanda sayıları belli olmayan tarikatlar öte yanda imam hatip okullarından her yıl mezun olan taze kan Siyasi-İslam tohumları, hemen yanında da siyaseti din ekseni üzerinden sürdüren bir politika anlayışının varlığı ve giderek kökleşmesi…

Ve laik-seküler ayrımı, Atatürkçü “tü-kaka milliyetçilik” garabeti, ırkçılık bağnazlığı, şoven saldırgan militarist yapılanmalar, türlü çeşitli kamplaşmalar, gerginlik, düşmanlık, etnik ayrılıkçılık vs… vs!

Ve insan hakları kavramı üzerinden oynanan [tezgahlanan] siyasi oyun-cuk-lar.

Daha sayamadığımız kadar bölücülükler, ayrımcılıklar…

Ve…

Bizzat kendi ellerimizle saf ve salt aydın kavramının üzerini çizerek ürettiğimiz seküler-laik-Atatürkçü söylemleri…

Sözcükler bolluğu, kavramlar kalabalığı…

Acep nedendir?

Mutlaka üzerinde düşünülmesi ve yanıtlanmaya çalışılması gereken önemli bir üçüncü sorudur bu.

www.soruyusormak.com